25 Nisan 2020 Cumartesi

NEFES DİYORUM BOĞULUYOR!

Zaman mı döner
Ben mi akarım
Süzülürüm uzay boşluğunda 
Aklımı kaybederim.

Bir zaman boşluğunda var oldum
Bir nefes aldım
İki can verdim
Bu sonlu sonsuzluğun ardında 
Durdum, döndüm geri geldim.

Sakallı adamlar
Kısa boylu kızlar 
Dönüp baktılar.. baktılar. 
Turuncu- kırmızı gezegenimde
Yaktım bi lamba
Pek işe yaramadı. 
Aldım bir fincan
Kapattım karşımda
Çıktı en sonunda bana
Yine sonlu sonsuzluğun ardında
Bir zaman boşluğunda
İki can.

Zaman dönüyor
Ben akıyorum. 
Aldığım nefesi geri veriyorum!


Ben Tuğçe, ben benim sadece.






30 Mayıs 2018 Çarşamba

CAN KIRIĞI



Bardağın birkaç parça kırılmışlığını zamanında umursasaydınız birleştirebilirdiniz. Ama siz o bardağı yere atarak tamamen parçalandıktan sonra birleştirmeyi ümit edemezsiniz. Tamamen kırılmış bardağı birleştirip su içmeye çalışamazsınız, onu ancak yerden toplar çöpe atarsınız. O evdeki çöpe attığınız bardak kırıklarını sonra gider bir de dışarıdaki çöpe atarsınız, oysaki o cam kırıkları kırılsa bile yerde olmasına rağmen parıldayarak kendini belli etmeye çalışır, son bir ümit diyerek...

Değerini sonradan anlarsınız ama artık çok geçtir, çünkü; artık en küçük zerresine kadar kırdığınız bardaktan gelecek için umut bekleyemezsiniz. Onu en iyi uhuyla bile birleştirmeye çalışsanız birleşmez, işe yaramaz çünkü; yapay ve samimiyetten uzak olan o uhunun o tüm kuvvetine rağmen parça pinçik olan bardağı birleştirmeye gücü yetmez, onu bir arada tutamaz. 
         
Bu sefer, bardağın arkasından ancak dışarı fırlatılan çöpten her tarafa dağılan parçacıklarını izleyebilirsiniz. Ve ne yaparsanız yapın, artık onu geri döndüremezsiniz. 



Ben Tuğçe, ben benim sadece. 

15 Ağustos 2017 Salı

GECE


Gece...
Bir o kadar sessiz bir o kadar yalnız.
Gece hep yalnız 
Gece hep durgun
Gece hep korkusuz, durmadan.
Gece ağladı kimse duymuyor
Gece yaralandı kimse bakmıyor 
Gece doldu taştı kimse dinlemiyor
Gece hep gece kaldı. Güneş doğmadı.
                        Gece, öldü bu gece...
                        Güneş doğmadı.
Gece kanadı bu gece, fazlasıyla
Kan kaybından öldü.
                        Gece toprağa gömüldü bu gece
                        Nefes alamadı.
Gece yok oldu bu gece,
bir daha doğmadı.
Gece, gecelere karıştı bu gece
Kimse ölüsünü, bulamadı...
                       Gece; öldü bu gece.







                                                                                           Kimse sesini duymadı.



Ben Tuğçe, ben benim sadece.

23 Mayıs 2017 Salı

VAVEYLA




Gittikçe artıyor çığlığım sessizce, 
ve daha da artacak sessizliğim, çığlıklarım arasında. 
Sonra patlayacak volkanlar yanacak bu dünya, 
sessizliğimde çığlıklar atarken 
ve bitmeyecek bu kabus bitmeyecek benim sessiz çığlıklarım.
Yanacak!
Dünya benim çığlıklarımla sessizce.
Ve son bulacak!
Dağılacak küllerim etrafa; yine, sessiz çığlıklarımla.


Ben Tuğçe, ben benim sadece.

23 Nisan 2017 Pazar

KANLI İLKBAHAR

Garip bir şeyler
İçimde garip bir şeyler var.
Daha önce olmayan...
Sarsıntılı ağlama isteğim neden peki?
Nefes almaya zorlanmam ya da?
Hasta mı oluyorum acaba onun mu duygusallığı bu?
Ya da yıldızlardan daha önce gelmeyen bir şey mi?
Şey...
Boş bakışlarım peki aynaya?
Dalan gözlerim.
Kim izah edebilir beni?
Tanımlayabilene ödül.
Bu ilkbaharlarda bir şey oluyor bana
Kalbim kırılıyor nedensizce
5 sene...önce.
Ya da geçen sene.
Bu sene de olabilir...
İlkbahar, yaramıyor bana
Kışta kalsak ya; her şey soğuk, gereksizce normal.
İyi gelmiyor bana ilkbaharlar
Ne yaşadıysam ilkbaharlarda yaşadım
Ne geldiyse başıma hep ilkbaharlardan.
Nolur!
Geçmesin mevsimler kıştan ilkbahara.
O;
kanlı ilkbahara...

6 Mart 2017 Pazartesi

HUZUR MU? ŞANS MI?


   Bazen düşünürsün çiçekler arasında hayatını. Nasıl geçtiğini ve hala nasıl devam ettiğini. Sonra dersin kendi kendine bu yaşadıklarımın ve yaptıklarımın ne kadarı doğru? Sahi yaptıklarımın ne kadarı doğru hayatımızda veya yaptığımız bir şeye pişman oluyor muyuz ya da ne kadar pişman oluyoruz? Merak konusu.
Herkesin kendine ait bir yaşamı ve yaşam tarzı var. Hayatta hayatın bize getirdiği şeylerle mutlu oluruz ya da kızgın hatta ve hatta kırgın... ama önemli olan hayatın bize yaptığı sürprizlerin getirdiği durumlar değil; bu sürprizler ne kadar zor olursa olsun, onlara karşı dimdik durabilmek ve her şeye rağmen gülümseyebilmek. İşte can alıcı nokta her şey bundan ibaret "gülümsemek"...
O kadar çok şey ifade eder ki aslında. Bazen içten gelerek gülümsersin karşındakine; bazen de gülümsersin, gülümsersin çünkü zorundasındır. Karşındakine hissettirmemek ve zehrini bu yolla da olsa akıtmak veya içindeki hüznü aslında gülümseyerek anlatmaya çalışmak."Ben demek;ben yaşadığım üzüntüye rağmen ayaktayım ve gülümsüyorum. Çünkü bazı insanlar gibi kaçmadım, karşılaştım üzüntümle ve hayatın bana getirdikleriyle. Şimdiyse karşımda çok az insan durabilir onlarda üzüntüyle karşılaşmamış insanlar."demektir(Kaç yaşında olursa olsun mutlaka her insan biraz üzüntü taşır yüreğinde).
Taşımayan insan var mı diye düşünmeyin. Mutlaka vardır. Eğer olmayan var diye diretiyorsanız o kişi şanslı mı sayılır? 
Şans? Kişi koca hayatını şansa bırakabilir mi? O değerli kıymetli canı sadece basit bir şansa mı eş değer yoksa? Oh! Hayır hayır aslında kimse o değerli hayatını bir şansa emanet etmez. Şimdi siz "Hayır ben o değerli hayatımı sadece şansa tabiki bırakmam bırakmadım." demişsinizdir. Güzel bir olay olduğunda yani sizi şaşırtıp daha sonra da sevinmenize olanak sağlayan bir olay olsa "Ya işte bende çok şaşırdım bunu beklemiyordum ama şans işte." dediğiniz olmadı mı hiç? O zaman şansa inanmış olmuyor musunuz ki? Ya da kötü bir olay olup kızdığınızda "Ya ben böyle şansın içine tüküreyim!" demediniz mi? İşte o anda şansa inanırsınız. Aslında hayatınızın bir çoğunu şansa bırakırsınız, bırakırız ama geriye sadece farkına varmamız kalır. 
Aslında şu anda  oturduğunuz sandalye elinizde tuttuğunuz bardağa inanıyorsunuz. O sandalyenin sizi taşıyacağına, o bardağın kırılmayacağına inanıyorsunuz. Aslında hayatımızın her saniyesi bir şeylere inanıyoruz. Sadece bunları dikkate almıyoruz ve her şeyi şansın üzerine atıyoruz. Sanki o bir şey yapmış gibi. "Şans" dört harf bir hece. O kelimeye nasıl inanırız bende anlamıyorum. Şaşıyorum doğrusu...


  • Önemli olan hayatın bize getirdikleri değil hayatta nasıl yaşadığımız ve nelerden haz aldığımız. Önemli olan huzur varsa, o istediğimiz huzura erişebildiysek hayatta, hayatın ne getirdiği umurunuzda olmamalı önemli olan sadece ama sadece o hazla çevrilmiş olan huzuru yaşamanız...






14 Şubat 2017 Salı

PARADOKS

Ne istiyorum sahiden bu hayattan? Bilmiyorum… Her gün farklı yerlere savruluyorum, her gün başka olaylar başka düşünceler silsilesi sarıyor benliğimi ama eve gidince tek bir soru beynimi kemiriyor; ‘Ben ne yapıyorum?’. Bilmiyorum…

Bugün yine sabah kalktım, hazırlandım okula gittim ve eve tekrar dönüş serüveni yaşadım. Aynı oda, aynı yatak, aynı masa beni karşıladı sanki aynı olaylar içine almış beni; Yaşlanıyorum…
Yarın yine erken kalkacağım yine hazırlanacağım okula gideceğim yine aynı serüvenler karşılayacak beni ve ben olaylar içinde anlamayacağım ve eve geleceğim yine aynı şeyler bir melankoli; hayır hayır bir paradoks…

Belki de deliyim kendi aklımın içinde yaşayan belki daha önce var olmadım bile uzayda mini minnacık bir toz bulutuyum asla kendimi kanıtlayamayacağım… Belki yavaş yavaş aklımı teslim ediyorum bilinmezliğe belki var oldum da yok oldum, sonra yine var oldum, sonra yine yok oldum… Ya da yazmıyorum beynimde uyduruyorum tüm bunları burada şurada orada bilemiyorum. Aklım var mı sahiden ya da zihin denilen ama hala algoritması çözülemeyen o mekanizma.

Yeniden doğuş var mı ya da daha önemlisi doğuş var mı öyleyse onu bir kanıtlayalım. Allah diyoruz; peki, bizi dediği o yere cennet cehennem fark etmez alacak mı yoksa yok olup gidecek miyiz? Hayatımız hatta her şey onun elinde peki bize ne kalıyor, neden yaşıyoruz? Duygulara esir olan aciz varlıklarız hepimiz, yok olacağız mesela varsak o zaman neden derin yaralar açılıyor içimizde, neden üzülüyoruz mesela ya da neden seviniyoruz seviyoruz zaten var olmadıysak neden uyuyoruz bu sürüye …

Ya da gelin en baştan başlayalım;
Erhan abi bir çay koy be, heh nerede kalmıştık;


Nasılsınız?